Yüreğimi Deş Benim!





Yüreğimi deş çocuk. En üzüldüğün günü anlat bana. 'Unuttum bile' dediğin o yok oluşları anlat. Unutmadığını biliyorum, unutamayacağını da. Çünkü yaratan, o keskin hafızanı hatırlaman için tasarlamış. Özlemek için özel olarak tasarlamış, beynindeki o kıvrımları. Şimdi ben o karışık labirente konan fare olsam; yine gider bulurum en acı hatıranı. O yüzden, sen anlat çocuk. 'Dünyanın kanunu bu' deme. 'Böyle olması gerekiyordu' deme. İsyan et ufacık. Kim bilir, belki bağımsızlık kazanır duyguların. 'Neden?' de mesela.  Bağırmana da gerek yok üstelik. Çünkü sen sussan da ben duyarım. Ama sen anlat yine de. Yüreğimi deş benim. Hasrete dair üç-beş cümle kur mesela. Utanmana hiç gerek yok. 'Özledim' de. 'Annem' de, 'ne güzel yemek yapardı...' Anlat, ki ben anlatmasan da görebiliyorum bunu derken gözlerinin saçacağı hüzünlü dalışları. Ve dudakların, gülümser bir halde. Biliyor musun çocuk? Gözlerin doldu. Bir şeyler azaltmaya çalışıyor gibiler senden. Onlar da sen gibiler. Onların kaderi de böyle. Onlar da yer çekimine karşı isyan halindeler yüzyıllardır. Onlar da toprağa hasretler ömür boyu. O yüzden, ağla çocuk. İzin ver onlara. Çocuk dediysem de alınma; içinde ki çocuğa hitap ettiğimdendir o. Sen sus, o anlatsın. Bak, en hüzünlü müzikleri seçtim, sözlerinin altına. Ama kıstım onların sesini. Bu sefer izin verme onların senin acılarından sanat kasmasına. Ağzın, dilin var; kendin dillendir acını. Anlat çocuk. En çok yer kaplayanları anlat bana. Yüreğimi deş çocuk. Ama öldürme sakın. Öldürme ki; tadabileyim acından. En çok yer kaplayanını anlat. De ki; 'benim bir sevdiğim vardı ama öldü.' Sadece dört harf bak; 'ö', 'l,' 'd,' 'ü.' Ne kadar zor olabilir ki bunu dile getirmen. Ölmesi yetmez çocuk, tek başına hiçbir anlam ifade etmiyor bu. Biraz anlam kat buna. Ekle: De ki; 'o öldü ama ben yaşıyorum.' Evet... 'O öldü ve ben yaşıyorum. O öldü, buna rağmen ben yaşıyorum. O öldü ve ben hala yaşıyorum.' Yaşıyorsun çocuk, ben de yaşıyorum. Hadi sevinelim yaşadığımıza. Sevinelim ama şimdi değil. Şimdi sadece anlat çocuk. Susma böyle ağır şeyleri bi başına. Biliyorum senin bünyen zayıftır, sen çabuk hastalanırsın. O yüzden ne olur, susma böyle ağır şeyleri. Yüreğinde taşıdığın o hüzünler sadece bir hiç. Farkında mısın? Farkındasın tabi ki. Onlar artık yok, biliyorsun. Ve sen bu yoklukla doldurmuşsun yüreğini. Bırak ruhuna işkence etmeyi ve anlat çocuk. Babanı anlat mesela. Kendini bildin bileli ona kaç kere sarıldığını saydın mı hiç? Ben saydım. Tuttun mu elini, çarşıda gezerken, dondurma yerken? Hiç dedin mi ona, 'baba be, çok seviyorum seni, iyi ki varsın' diye. Ben demedim. Cevap ver bana çocuk. Haksızlık mı etmişiz onlara? Dostumsan acı söyle. Bırak acıyı tatlandırmayı. Zehir gibi konuş, kılıç olsun dilin  ve yüreğimi deş benim. 'Ölüm' de, 'sevda' de, 'özlem' de, 'aşk' de. Ama konuş. Hafızanı zorla biraz. Ya da zorlama hafızanı. Zaten hiç unutmadın ki hatırlayasın. Biliyorum, orda. Bırak şarkıları, kitapları. Yok olduklarını varsay sana mütercimlik eden o para tuzaklarının. Ve sen kendin anlat çocuk. 'Dedem öldü' de. 'Keşke hep çocuk kalsaydım' de. Ben diyorum bazen. Utanmıyorum da üstelik. Anlat, de ki; 'bazen onunla konuşuyorum, duyuyor sanıp.' Kimseye söylemem ağladığını çocuk, yemin ederim. Adını kimin koyduğundan bahset insanlara. 'Yaşasaydı...' diye başlayan hayallerden kur. Ne de olsa hepsi bir ihtimaldi. Olabilirdi belki. Ama acıta acıta de ki bana; 'olmadı çünkü o öldü. O öldüğü için bunlar olamadı.' Gerizekalıymışım gibi davran bana. Bastıra bastıra, açık açık dillendir. Dillendir ki; ben de artık ikna olayım bu yalnızlığa, karanlığa, acıya, hüzne, dünyaya; yaşadığıma, yaşıyor olduğuma ya da her ne boksa ona...



Yunus Lekesiz


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bir bakış işte...

13 Milyar Yıllık Lanet

Gücün Mavi Tarafı